

Gönül Gözüyle : Aşık Veysel
Ş.DUMAN
Toprağın kara bağrından bir feryat yükseldi, Anadolu’nun kalbinden bir ses yankılandı. O ses, gözleri görmeyen ama gönül gözüyle dünyayı seyreden bir bilgeye, Aşık Veysel Şatıroğlu’na aitti. Onun türküleri, sadece bir melodi değil, aynı zamanda bir çığlıktı, bir yakarıştı, bir aşktı.
Veysel, yedi yaşında kaybettiği gözlerinin yerine, yüreğinin derinliklerinde bambaşka bir dünya kurdu. O dünya, toprağın kokusuyla, rüzgarın sesiyle, kuşların kanat çırpışlarıyla doluydu. O, görmediği renkleri, dokunmadığı yüzleri, gitmediği yerleri, yüreğinin süzgecinden geçirerek, mısralara döktü.
Onun türküleri, bir ağıt gibiydi. Ayrılığın acısını, hasretin yakıcılığını, aşkın sonsuzluğunu anlatırdı. “Kara Toprak” türküsünde, toprağa olan aşkını, bir sevgiliye duyulan özlemle dile getirirdi. “Uzun İnce Bir Yoldayım” türküsünde, hayatın çileli yolculuğunu, bir dervişin sabrıyla anlatırdı.
Veysel’in sesi, sadece bir ozanın sesi değildi. O, Anadolu’nun sesiydi, toprağın sesiydi, insanın sesiydi. Onun türküleri, yüreklerimize dokunur, ruhumuzu okşar, gözlerimizi yaşartırdı.
O, bir türküde şöyle diyordu:
“Güzelliğin on par’etmez,
Bu bendeki aşk olmasa.”
Onun için güzellik, sadece görünen değil, hissedilen, yaşanan, paylaşılan bir şeydi. O, aşkı, sevgiyi, dostluğu, kardeşliği, her şeyin üstünde tutardı.
Aşık Veysel, 21 Mart 1973’te aramızdan ayrıldı. Ancak onun sesi, onun türküleri, onun felsefesi, hala yaşamaya devam ediyor. O, gönül gözüyle gören, yüreğiyle hisseden, aşkla yaşayan bir bilge olarak, sonsuza kadar kalbimizde yaşayacak.
Onun türkülerini dinlerken, gözlerimizi kapatalım ve onun gibi gönül gözüyle görmeye çalışalım. Belki o zaman, hayatın gerçek güzelliklerini, onun gibi hissedebiliriz.