
Koltuklar, Kameralar, Kahveler ve Sistem Dışına İtilenler
Mehmet BAKIR
Her geçen gün, Sivas Sağlığı’nda atılan her adım bir satranç hamlesine dönüşüyor.
Koltuklar, kameralar ve kahveler arasında sessiz ama derin bir mücadele var.
Kazanan mı?
Ne en çok çalışan, ne de en dürüst olan.
Kazanan; en iyi rol yapan, en iyi görünmeyi başaran oluyor.
Peki asıl soru şu:
Dürüstlük neden alkışlanmıyor?
Satranç Tahtasında Sessiz Bir Savaş
Kurum içindeki güç mücadelesi öyle sertleşmiş ki, artık başarı yalnızca işini yapanların değil; poz verenlerin, algı yönetenlerin elinde.
Koltuklar birer satranç taşı gibi oynanıyor.
Kimisi evrakları bilerek geciktiriyor, kimisi rakibini saf dışı bırakmak için kulis yapıyor.
Amaç belli:
Uyandırmak değil, oyunda kalmak.
Ve en acı yanı şu:
Görünüşe dayalı stratejiler, iftiralar ve sessizlik; dürüstlükten daha çok ödül getiriyor.
Devekuşu Sendromu: Görünmeyen Ama Herkesin Gördüğü
Hani derler ya; devekuşu başını kuma sokunca kendini sakladığını sanırmış.
Bizim kahve köşeleri de tam öyle…
Kafalar kuma gömülmüş, ama herkes her şeyi biliyor.
Sistemin dışına itilmemek için görmemeyi, duymamayı ve susmayı tercih eden bir kesim var.
Gerçekler orada, herkesin gözü önünde.
Ama konuşan bedel ödüyor.
Bu yüzden sessizlik, yeni bir savunma mekanizmasına dönüşmüş durumda.
Kameralar: Güvenliğin Ötesinde Tanıklar
Eskiden kameralar yalnızca güvenlik içindi.
Şimdi ise kurumun vicdan kaybının tanığı haline geldi.
Koridorlarda, odalarda, toplantılarda yalnızca görüntüler değil; sistemin çürümüş yüzü de kayda alınıyor.
Ve artık kimse “montaj” diyemiyor.
Gerçekler, ekrana yansıyacak kadar net.
Liyakatın Yerine Gelen Yakınlıklar
Görev değişiklikleri, atamalar, rotasyonlar…
Kulağa hoş geliyor, değil mi?
Ama herkes biliyor ki, liyakat çoktan devreden çıkmış durumda.
Yerine “yakınlık” geçmiş.
Bir zamanlar duvarlarda yazılı duran o güzel kelime – liyakat – şimdi yerini sessiz işbirliklerine ve kişisel sadakatlere bıraktı.
Gerçekten çalışanlar ise ya susturuluyor, ya da sistemin dışına itiliyor.
Dürüstlük İçin Son Bir Çağrı
Sivas Sağlığı’nda hâlâ vicdanıyla hareket eden, görevini hakkıyla yapan insanlar var.
Ama onlar sessiz.
Çünkü bu sistem; dürüst olanı değil, fırıldak gibi dönebilenleri ödüllendiriyor.
Ve belki de en acı olan şu:
Bu durum yalnızca bir kurumun değil, bir toplumun ahlaki aynası hâline gelmiş durumda.
Ama belki de çürümenin önüne geçmek için gereken tek şey bir cesaret anıdır:
Konuşmak. Susmamak. Dürüstlüğü savunmak.
Yoksa bu satranç tahtasında herkes, eninde sonunda bir piyon gibi harcanacak.
Şah-mat yapılana kadar…
Ve Son Söz: Aynı Oyunu Oynayanlar
Kurumun müdürü değişse de döngü aynı.
Her gelenin kulağına fısıldayan, her gideni kötüleyen aynı yüzler…
Her dönemde, koltuğunu korumak için yön değiştiren aynı isimler.
Ama unutulan bir gerçek var:
Bir gün biri çıkacak ve masalı bozacak.
“Kralın görünmez elbisesi” aslında hiç var olmamıştı.
Ve o gün geldiğinde herkes görecek:
Kral çıplaktır.