hava
DOLAR %
EURO %
GRAM ALTIN %
ÇEYREK A. %
BITCOIN %
SON DAKİKA
Google News

SEVMEK İÇİN, TANIMAK VE ANLAMAK GEREK;

Son Güncelleme :

07 Şubat 2023 - 14:30

/ 157 kez okundu.
SEVMEK İÇİN, TANIMAK VE ANLAMAK GEREK;

SEVMEK İÇİN, TANIMAK VE ANLAMAK GEREK;
İşte;

— Her gün geçtiği yolunun üzerindeki iğde ağacının kesildiğini görünce
ağlayan,
— Çok sevdiği köpeği Foks öldüğünde matemini tutan,

— Yalova’da köşke zarar veren ağacın dalı kesilmesin diye köşkü kızaklarla
kaydırtan,

Savaş sonrası Çankaya’da ücretle çalıştırılan ve ayrılışlarında
çantalarında Gazi markalı sigara çıktığı için görevli personel
tarafından dövüldüklerini gördüğü Yunan esirlerinden özür dileyerek
sigara ve para ile onları uğurlayan,

İçki içmeyen ve beş vakit namaz kılan Mareşal Fevzi Çakmak yemekte
olacağı zaman masaya içki koydurmayıp limonata ile yetinen,

Ramazanlarda Hafız Yaşar Okuyan’a, gündüzleri Hacı Bayram Veli ve
Zincirlikuyu camilerinde şehitlerimizin ruhu için hatim okutan,
akşamları da huzurunda okuttuğu sureleri derin bir hazla dinleyen,

Ankaralılar tarafından kendisine hediye edilmek istenen Çankaya’daki
evin tapu tescilini, 1.İnönü savaşını kazanan orduya bağışlanmak üzere
M.S.B’ye yaptıran,

— Yurt gezilerinde, Kara Fatma, Satı Kadın gibi Kurtuluş Savaşı’nın
kahraman Türk kadınlarını buldurup ellerini öpen,

vefalı, şefkatli, merhametli, inançlı, saygılı, dürüst, yüreği sevgi dolu
bir insan olan Atatürk.

Her şeyimizi borçlu olduğumuz böyle bir Önder nasıl sevilmez ?
Onun; parasal yardım yaparken dahi, ne kadar zarif bir tutum sergilediğini
Yaveri Muzaffer Kılıç’ın aşağıdaki anısı ne güzel anlatıyor.(1)

“Bir gün Atatürk’le beraber Abidinpaşa’dan gelip Samanpazarı yoluyla
Ulus’a geçiyorduk.
O
zamanlar Samanpazarı’nda bulunan üç beş dükkan dan birisi Ali Efendi
isimli kitapçıya aitti. Kitapçı dükkanının kepenklerinde, nefis bir
halı asılmış duruyordu. Harp yıllarının sonu olduğundan hiçbir yerde,
hele Ankara’da böyle güzel bir şey görmek pek şaşırtıcı olduğu için bu
halı Atatürk’ün de dikkatini çekti. Hemen arabayı durdurup indik.
Beraberce dükkana yürüdük.

Kitapçı Ata’yı görünce, “Buyurun Paşam” diyerek
heyecanla bir Emri olup olmadığını sordu. Paşa da bu halıyı çok güzel
bulduklarını ifade ettiler.

Kitapçı;
-Paşam, bu halı bir müşterimin.Paraya ihtiyacı olmuş, satılması için bana
bıraktılar. Benimle bir ilgisi yok dedi.

Atatürk,
böyle güzel bir halının çok kıymetli olduğunu, bunu halı sahibinin
nereden almış olabileceğini öğrenmek istediler. Kitapçı ezile büzüle;
-Paşam, emanet koyan isminin söylenmemesini özellikle rica ettiler,
müsaade ederseniz ismini söylemeyeyim dedi.

Bu sefer Atatürk daha çok merak edip;
-Çocuk, belki halıyı almak isteyeceğiz. Kimin ve kaça olduğunu öğrenmek  isteriz dediler.
Kitapçı; -Paşam 40 lira istemişlerdi deyip yine halı sahibinin ismini vermedi. Atatürk halı sahibini iyice merak edip ısrar edince de, kitapçı istemeyerek ve sıkılarak;
-Abdülhalim Çelebi Hazretlerinin Paşam dedi.

Abdülhalim Efendi,
Mevlana sülalesinden gelmiş, Konya milletvekili olarak Meclis’te görev
yapıyordu. Kapısı herkese daima açık, cömert, gayet güzel konuşan,
Mevlevi kalpağı ile gezen, Akıllı, sevimli, hoş sohbet, özü sözü doğru bir kişiydi.
Atatürk, bu cevabı alınca çok duygulandı ve bana dönerek dükkana 40 lira
bırakmamı emretti.
Hemen parayı bıraktım. Kitapçı halıyı koşarak indirip paket yapmaya
koyuldu.
Bu arada Atatürk, Abdülhalim Efendi’nin kişiliğinden övgüyle bahsederek;
-“Abdülhalim Efendi, evde halısını satacak kadar parasız kalıyor ama,
kapısını kimseye kapamıyor”diyerek onu övdü. Sonra da kitapçıya dönerek;
-Bana bak, halıyı biz alıyoruz. Fakat halıyı Abdülhalim Efendi’nin evine
yollayınız, biz oradan aldırırız. Akşamüzeri de kendilerine bir kahve içmek için geleceğimizi söyleyiniz.

Dediler.
Kitapçı bu davranışa şaşırmış bize bakarken, arabaya binip  uzaklaştık. Aynı akşam Abdülhalim Efendi’nin evine gittik. Kendisi bizi avlu kapısında karşıladı.

Eve girince baktım halı, kapı arkasında paketli olarak duruyordu. Mütevazı
evinde minderlere oturuldu, kahveler içildi.
Abdülhalim Efendi; -Paşam halıyı almışsınız. Fakat halı evime geri geldi.
Müsaade ederseniz, arabanıza koyduralım. Dedi.
Atatürk de; -Abdülhalim Efendi halı yine bizim olsun. Biz arada sırada
sana kahve içmeye geldikçe onun üzerinde kahvemizi içeriz.
Diyerek halıyı açtırdılar ve odaya serdirdiler.
Kahveler içildi ve sohbet edildi. Giderken Abdülhalim Efendi yine bizi
kapıya kadar uğurlayarak;

-Paşam eğer müsaadeniz olursa halıyı….. derken Atatürk sözünü keserek
mütebessim,

-Abdülhalim Efendi, onu sana emaneten bırakıyoruz. Her gelmemizde onu
burada görmek ve üzerinde oturmak isteriz. Diyerek veda edip ayrıldılar.
Böylece Atatürk, Abdülhalim Çelebi Efendi’ye, kitapçıya bile belli etmemeye
çalışarak ihtiyacı olan yardımı yapmış, fakat halıyı almamışlardı.”
Bu ibret verici anı; O büyük asker, devlet adamı ve devrimci liderin, en
az bu nitelikleri kadar büyük olan insanlığını anlatmasının yanı sıra
Onun, gerçek dindar ve üstelik bir tarikat mensubu olan Çelebi’ye
saygısını göstermek bakımından da ayrı bir önem taşıyor.
Ayrıca; Herkese açık sofrasını sürdürebilmek için halısını satan bir
tarikat ehlinin, dini siyasete alet ederek para, mevki ve güce ulaşan, yurt içinde ve
dışında saf ve eğitimsiz vatandaşları sömürerek trilyonluk mal
varlıklarının sahibi olup sefa süren günümüz din ve tarikat
bezirganlarından farklılığını da ortaya koyuyor.
Tabi anlayana ve anlamaktan yana nasibi olanlara !

YORUM ALANI

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.