
Sağlıkta Perde 3: Yıkılan Bir Düzenin Ardında Kalanlar
Sivas’ta sağlık sektöründe dönen oyunlardan, bitmek bilmeyen koltuk kavgalarından, iftiralardan, ayak oyunlarından söz ederken pek çok kişi “Kim, ne yaptı?” diye merak ediyor.
Gerçekten merak eden varsa, bu yazıda herkesin anlayabileceği şekilde bazı ipuçlarını veriyorum.
Bugün öyle bir şey söyleyeceğim ki; aynaya bakıp kendini sorgulayan herkes ne demek istediğimi anlayacak:
Eğer bu teşkilatın bir onuru olacaksa, eski döküntülerin derhal temizlenmesi gerekiyor.
Eskilerin kötülenip yenilerin mevzi aldığı, yerinde sayan bu sistemin işleyişi; ölü bir bedenin üzerinde dönen çürük bir çark gibi.
Ama şunu unutmasınlar:
O çark, ne kadar dönmeye çalışırsa çalışsın, bir gün mutlaka duracak.
Bu aralar “Ben defansta iyiyim.” diyerek mevzi alanlar, acaba bugüne kadar kaç kez hasta muayene ettiğini hatırlıyor mu?
Kaç hastanın hayatına dokundu, kaçının derdine derman oldu?
Gerçek şu ki; hastayla yüzleşmeyen, sağlık sisteminin gerçeklerinden bihaber bazı isimler, bürokrasinin karanlık köşelerinde mevzi tutup sistemin iliklerini kurutuyor.
Eski Türk destanlarında kahramanlar vardır; günü geldiğinde tarihteki yerini alır, sahneden çekilir.
Ama artık Alp-Er Tunga’nın da ölmesi gerekmiyor mu?
Geçmişin mitolojik figürleri, bu düzenin devamı için bedel ödemeyi göze alamaz.
Devir değişti ama bazıları hâlâ eski hikâyelerin gölgesinde rol çalmaya çalışıyor.
Daha neler var neler… Sular seller gibi meseleler şimdilik köşede dursun.
Onları kimseye anlatmam gerekmiyor.
TOKİ konutlarındaki çiğköfte toplantılarında saklı kalmış, gazete aboneliği mücadelelerini siz unutsanız da devlet günü geldiğinde hatırlar.
Bazı şeyleri anlatmaya kalksam, sayfalar yetmez.
O yüzden şimdilik susuyorum.
Ama şunu unutmasınlar:
“Aslı olmasa Kerem yanmazdı.”
Bugün yazdıklarım, gerçeği görmeye çalışan taşların tedirginliğidir.
Birileri kara kara düşünüyorsa, demek ki bir yerden canı yanmıştır.
Ve herkes bir gün uyandığında, aydınlık günler belki de bir adım daha yakın olacak.
Oğlu İsmail’i kurban etmeye niyetlenen Hz. İbrahim, Allah’ın emriyle bundan vazgeçmişti.
Bazı “İsmail”lerin memuriyet yolculuklarına iyi bakmak lazım.
En temiz insanlara iftira atarak kirli tezgâhlarını ayakta tutmaya çalışanların, sağlam sandıkları çürükler kimler acaba?
Yazılarımdan sonra, üstüne vazife olmayan bazı kişiler haber kaynaklarımı araştırmaya başlamış. Ellerinde ışıklarla dolaşıyorlarmış.
Ama o ışıkların ampulü sönük; wattı yetmez.
Yine de araştırsınlar.
Çünkü bu sistemi değiştirmek, onların anlayamayacağı kadar derin bir iştir.
Ve son olarak…
Henüz Kızılırmak kenarında kurulan çilingir sofrasına sıra gelmedi.
Ama her şeyin bir zamanı var.
Belki de bu yazı, o zamanın başlangıcıdır.
Bu sistemin gerçek yüzünü görmek isteyenler, bir sonraki perde açıldığında daha fazlasını görecek.
Ama dedikodularla, boş şehvetlerle oyalananlar…
Sonunda sadece hüsranla baş başa kalacaklar.
Bu arada koltuk kavgalarının yalnızca bir bölümünü yazdım; daha aşk meselelerine sıra gelmedi.
Makam odasının arkasındaki kanepede uyuyan yiğit delikanlı evden mi kovuldu, yoksa koltuk için mi yalvarıyor acaba?
Görmedilerse, görsünler.